Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkı, ülkenin modernleşme sürecinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, kadınların toplumsal hayatta daha etkin bir rol alması amaçlansa da, bu hedefe ulaşmak oldukça uzun ve meşakkatli bir yolculuk gerektirmiştir. Kadınlara seçme seçilme hakkının verilmesi, sadece bireysel bir kazanım değil, aynı zamanda toplumsal eşitlik ve demokrasi açısından da büyük bir adım olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadınların sosyal ve siyasal hayatta kısıtlı roller üstlenmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına zemin hazırlayan modernleşme hareketleriyle yavaş yavaş değişmeye başladı. Özellikle Tanzimat Dönemi ile birlikte kadınların eğitim alması teşvik edildi. Ancak bu dönemde kadınların siyasi haklar talep etmesi pek de yaygın değildi. Brön dönemi Osmanlı kadınları, modernleşme sürecine katılma fırsatlarını aramakta ve çeşitli toplumsal forumlarda yer almakta zorlanıyordu.
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde gerçekleştirilen reformlarla birlikte kadınların sosyal, ekonomik ve siyasal hayatta yer alması için çeşitli adımlar atıldı. 1924 Anayasası, bireylerin eşit haklara sahip olduğunu vurgulayarak, kadınların da bu haklardan faydalanması gerektiğine dair ilk zeminleri oluşturdu.
Türkiye’de kadınlar için seçme ve seçilme hakkının verilmesi, 1934 yılında kabul edilen Anayasa değişikliği ile gerçekleşti. Bu tarihten itibaren Türk kadınları, siyasi arena içerisinde aktif rol alma fırsatına kavuştu. Bu değişiklik, Türkiye’yi dünya genelindeki kadın hakları mücadelesinde önemli bir konuma taşıdı.
Atatürk, bu reformlar aracılığıyla kadın-erkek eşitliğini toplumun temel taşlarından biri olarak benimsemişti. “Dünyada hiçbir şey, kadınlar kadar kıymetli değildir.” sözü, bu anlayışın ne denli derin olduğunu gözler önüne seriyor. Seçimlerde oy kullanabilen ve seçilebilen kadınlar, 1935 genel seçimlerinde parlamentoda temsil edilme şansına sahip oldular. Bu, yalnızca siyasi alanda değil, toplumsal alanda da kadınların görünürlüğünün arttığı bir dönemi başlattı.
Ancak, bu hakların kazanılması kolay olmamış, pek çok toplumda kadınlar için siyasi katılımı engelleyen yapısal sorunlar ve toplumsal ön yargılarla mücadele etmek gerekliliği ortaya çıkmıştır. Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakları ile ilgili gelişmeler, dünya genelindeki kadın hakları mücadelesinin bir parçası olarak da değerlendirilmektedir.
Günümüzde Türkiye’de kadınların siyasi alanda daha fazla yer alması için çeşitli sivil toplum kuruluşları ve hareketler aktif olarak çalışma yürütmektedir. Hala daha alınması gereken mesafe olsa da, Türkiye’de kadınların siyasi hakları, tarihsel bir mücadele ve kazanımlar sürecinin sonucudur. 1934'te kazanılan haklar, günümüzde de kadınların toplumsal hayatta daha güçlü bir varlık göstermesinin temelini oluşturuyor.
Sonuç olarak, Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkının tarihi, sadece bir hak mücadelesi değil, aynı zamanda ülkenin toplumsal yapısında önemli değişimlerin ve reformların da simgesidir. Geçmişten günümüze kadınların bu hakları için verdiği mücadele, toplumsal eşitlik adına atılan adımların en değerli örneklerindendir. Bu mücadele, gelecekte de devam edecek ve kadınların toplumdaki yerinin güçlenmesini sağlayacaktır.